Ormansızlaşma, Kamu Emekçilerinin 2024 Bütçesine Yönelik Talepleri ve Hayvan Hakları Konusunda Basın Açıklaması

Erdoğan’ın imzası ile bir günde 1 milyon metrekare alanın orman dışına çıkarılması, kamu emekçilerinin 2024 bütçesine yönelik haklı ve meşru talepleri ile son hayvanlara karşı son zamanlarda giderek artan şiddet ve hayvansızlaştırma faaliyetlerini Meclis gündemine taşıdım. Bu konularla ilgili 21 Aralık 2023 tarihinde yaptığım basın açıklaması aşağıdadır.

BASIN AÇIKLAMASI

(21.12.2023)

Değerli basın emekçileri,

Saygıdeğer halkımız,

Açıklamama başlamadan önce son zamanlarda giderek artan intihar olaylarına kısaca değinmek istiyorum. Geçtiğimiz iki gün içinde İstanbul’da iki yurttaşımız Marmaray raylarına atlayarak intihar etti. Hayatını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine, yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyorum.

Biliyorsunuz, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, toplumu bir arada tutan kurallar çözülür. İnsanların davranışlarında kullanabilecekleri ölçüt bulmaları güçleşir ve kriz dönemlerinde intihar oranları yükselir. Bu nedenle yaşanan bu intiharların sorumlusunun, dokunduğu her yerde kriz üreten siyasal iktidar ve tek adam rejimi olduğunu belirtmek isterim.

Değerli basın mensupları,

Bildiğiniz gibi bu yılki Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi Dubai’de yapıldı ve 13 Aralık’ta sona erdi. Biz aslında BM İklim Zirvelerini ekolojik bir perspektiften uzak olduğunu, daha çok kalkınmacı ve endüstriyel bir bakış açısı içerdiğini düşünüyoruz. Bu zirvelere katılan temsilcilerin kimler olduğuna bakılırsa bu konuda ne kadar haklı olduğumuz da rahatlıkla anlaşılabilir. Fakat yine de çevre konusunda hükümetler arası anlaşma zemininin nasıl olduğunu görebilmek amacıyla bu KOP toplantılarını dikkatle izliyoruz.

Türkiye bu yılki zirveye 1045 delegeyle katıldı. Sayıya bakıldığında sanki bu iktidar iklim krizini çok önemsiyor ve bunun için gerçekten çözüm yolları arıyor izlenimi oluşuyor değil mi? Aslında durum tam tersi. Gezegenin varlık yokluk sorunu haline gelmiş olan iklim krizi bu iktidarın zerre kadar umurunda değil. Umurunda olsaydı COP28’deki 12 ilke kararının 9’una muhalefet etmezdi. Bu iktidar için iklim önemli değil. Onlar kriz kısmını seviyorlar ve krizi fırsata dönüştürme gayretindeler.

Değerli basın mensupları,

Şimdi size ve halkımıza başka bir KOP toplantısını hatırlatmak isterim. 2021 yılındaki COP26’da, Ormansızlaşmayı durdurmak üzere bir taahhüt bildirisi yayınlanmıştı.  Bu bildiriyi Türkiye de imzalamıştı. Normal koşullarda devletlerin attıkları imzanın gereğini yapması beklenir değil mi? Ama AKP iktidarı kendi attığı imzayı bile önemsemiyor. Kendi sözünde durmayan bir iktidar iklimi, ormanı, doğayı dert eder mi? Tabi ki bu iktidarın derdi hiçbir zaman doğa olmadı.

Saygıdeğer halkımız,

AKP iktidarı boyunca her yıl ortalama 400 milyon metrekarelik alan,  orman vasfını kaybediyor. Orman vasfını kaybeden bu bölgeler rant ve talan alanı olarak şirketlere peşkeş çekiliyor. Ormanı koruyacağına dair söz veren ve imza atan bu iktidar, attığı imzanın arkasında durmayıp ormanların yok edilmesinin önünü açıyor.

Değerli basın emekçileri,

Tek adam rejimi Erdoğan’a her konuda sınırsız yetkiler veriyor. İstediği zaman istediği konuda aldığı kararlar birer kanun olarak çıkarılıyor. Bu keyfi yönetim şekli sadece insanlarımızın değil, doğanın da daha derin krizlere girmesine yol açıyor.

COP28’in devam ettiği sırada, Erdoğan tarafından 12 Aralık’ta bir kararname yayınlandı. Bu kararname ile 11 ilimizde toplam 1 milyon metrekare alan orman vasfı dışına çıkarıldı. Yeri geldiğinde “en büyük çevreci benim” diyen Erdoğan, iki yıl önce Türkiye’nin imza attığı Ormansızlaşmayı önleme bildirisine rağmen bir imza ile bir milyon metrekare ormanlık alanı rantçıların, inşaatçıların yağması için orman alanı dışına çıkardı.

Sevgili İstanbullular,

Sizler de biliyorsunuz ki bu iktidar yaptığı inşaatlarla İstanbul’un akciğerleri olan Kuzey Ormanlarını bitirme noktasına getirdi. Kocaman ormanlık bir alanı resmen öldürdü. Şimdi Erdoğan o ormanın cenazesine son çivileri çakıyor. 12 Aralıktaki kararname ile İstanbul Sarıyer’de ormanlık alan bırakılmadı.

Ayazağa’da 22 bin 475 metrekare

Uskumruköy’de 3 bin 22 metrekare

Kilyos’ta 470 metrekare

Demirciköy’de 2 bin 642 metrekare

Ümraniye’nin Cemil Meriç mahallesinde 5 bin 408 metrekare

Ihlamurkuyu’da 4 bin 974 metrekare

Maltepe’de 32 bin 429 metrekare’lik alan orman alanı olmaktan çıkarıldı

Orman alanı dışına çıkarılan arazi içinde 40, 50, 60, 70 metrekarelik parseller bile var. Aslında o parselleri orman alanı dışına çıkaracağına üç beş ağaç dikseler o bölge orman vasfını sürdürebilir. Ama bunların derdi orman değil tabi ki.

Değerli halkımız,

Erdoğan sadece İstanbul’da değil, Antalya, Balıkesir, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla, Mersin, Sivas, Trabzon ve Yozgat’taki bazı bölgeleri de orman alanı dışına çıkardı ve böylece buralar inşaatlara açılacak.

Yaz dönemlerinde orman yangınlarını engellemeyenler, yangınlara gereği gibi müdahale etmeyenler, üzerinden bir süre geçtikten sonra bu bölgeleri ranta açıyorlar. 

Geçenlerde rezerv alanı konusunda yasayı değiştirmişlerdi. Şimdi ülkenin dört bir yanında yeni rezerv alanları ilan edecekler. İnşaat şirketlerine rant oluşturacaklar. Erdoğan’ın bir tek imzayla bir milyon metrekare alanı orman olmaktan çıkarmasının arkasında yatan sebep de budur. Erdoğan doğayı ve çevreyi korumak için değil, kupon arazi oluşturmak için imza atıyor.

Bakın bu sistemi nasıl işletiyorlar. Size anlatayım.

Önce ormanlık alanları madenlere, çeşitli şirketlere tahsis ediyorlar. O şirketler o bölgelerde ağaç bırakmıyor. Sonra da iktidar “buralarda ağaç kalmadı zaten” deyip orman alanı dışına çıkarıyor.

İşte şu fotoğraflar bunun en güzel örneği.

Bakın burası Balıkesir’in Marmara ilçesi.

Şu gördüğünüz sarı ve kahverengi yerler Tapu Kadastro Kayıtlarına göre DEVLET ORMANI.

Ormanı Korumak için söz vermiş olan ve iki yıl önce de uluslararası toplantıda imza atmış olan DEVLETİN ORMANI. Bakın DEVLET ORMANI denilen bölge mermer ocaklarıyla, madencilik tesisleriyle dolu.

Peki, nerede bu DEVLET?

Akbelen’de, Cudi’de ağaçları korumak isteyenlerin üstüne jandarmasını, polisini süren DEVLET, şirketler tarafından işgal edilen bu bölgeleri neden korumamış?

Marmara adasında bugün 100’e yakın mermer ocağı var. Mermer ocakları adanın her tarafını delik deşik etmiş.

Değerli basın mensupları

Bakın burası da Çanakkale’nin LAPSEKİ ilçesi. Şu gördüğünüz bölge TAPU KAYITLARINA göre ORMAN. Orman dedikleri yeri ne hale getirmişler, görüyor musunuz? Maden şirketlerine ormanlık alan tahsis edilmiş. Şirketler de ormanın canına okumuş. Bu iktidardakiler sonra kalkıp “burada ağaç yok” deyip buraları bu defa inşaat rantına açacaklar.  Aslında bu iktidar oraları şirketlere peşkeş çekmeden önce orası ağaçlarla kaplıydı. Oranın bu hale gelmesinin baş sorumlusu siyasi iktidarlardır.

Daha birkaç gün önce bize Bitlis’ten ulaştılar. Orada yerleşim merkezinin hemen yanıbaşında bir taşocağı açılacak. Şu fotoğraftan görebilirsiniz. Şurası Bitlis Merkezindeki HERSAN MAHALLESİ. Şu alana TAŞ OCAĞI açmak istiyorlar. TAŞ OCAĞI yapılmak istenen hemen yanı başında da bir Doğal Sit Koruma Alanı var. Taş Ocağı açıldığında bu alanın korunması mümkün olmayacak. Üstelik Taş Ocağı İçin Bakanlık, “ÇED Gerekli değil” raporu vermiş.

Bakın, bunlar sadece belli bir bölgede olmuyor. Ülkenin dört bir yanı bu şekilde. AKP iktidarı bozulmamış, talan edilmemiş, satılmamış tek karış yer kalmayana kadar böyle devam edecek.

Değerli basın emekçileri,

Bunları sadece birkaç örnek olsun diye size gösterdim. Bu iktidarın ormanlık alanlarla ilgili tutumu Dersim’den Antalya’ya, Cudi’den Kaz Dağlarına ülkenin dört bir yanında hep böyle.

2020 yılı sonu itibarıyla toplam 748 bin hektar orman alanı madenciliğe, enerjiye, turizme, ulaştırmaya ve benzeri uygulamalara tahsis edilmiş durumda. Bu, KIBRIS ADASI’nın toplam yüzölçümüne yakın bir alan. Ormansızlaşmanın boyutunu düşünebiliyor musunuz?

Ormanlık alanları önce madenciliğe, enerjiye, turizme tahsis ediyorlar. O bölgede orman katliamı yapılmasına zemin hazırlıyorlar. O bölge orman vasfını kaybedince de “buralar zaten orman olmayacak kadar çıplak” diyorlar. Sonra da kalkıp ormanı koruyacağız deyip uluslararası bildirilere imza atıyorlar. Bu, tam bir ikiyüzlülüktür.

Erdoğan’ın 12 Aralık Kararnamesiyle ormanlık alan dışına çıkardığı yasa maddesine dayanılarak son beş yılda toplam 10 milyon metrekareden fazla arazi orman alanı dışına çıkarıldı.

Zaten, Türkiye’nin ekolojik talan projelerinin olumsuz sonuçları da küresel endekslerde açıkça görülüyor. 180 ülke arasında Türkiye “ekosistem canlılığı”nda 176. sırada, yani sonda dördüncü.

“İklim değişikliğinin azaltılması”nda ise 166. sırada yer alıyor. Türkiye’nin siyasi yapısı ile ekolojik talan projeleri arasında paralel bir ilişki olduğu da açıktır.

Değerli basın emekçileri,

Buradan ifade ettiklerimizi bütçe görüşmeleri sırasında defalarca kendilerine anlattık. İktidar milletvekilleri, sadece saraydan gelecek bir sesi duyuyorlar. Onun dışındaki herkese kulaklarını tıkıyorlar. Bunlar, halkın vekili değil, sarayın memuru davranıyorlar.

Ormanları önemsemeyen iktidar, halkı da emekçiyi de önemsemiyor. Ormanları korumak isteyen halka karşı şirketlerin yanında duran iktidar, alın terinin karşılığını isteyen emekçiye karşı da patronun, işverenin, sermayenin yanında duruyor.

Nasıl ki ağaçlarını korumak isteyenlere karşı kolluk gücünü seferber ettilerse, alın terinin hakkını isteyen, insanca yaşamak için adil bir ücret talep eden emekçilere karşı da aynı şeyi yapıyorlar.

Ses çıkaranı biber gazına, polis ve jandarma şiddetine maruz bırakıyorlar.

Gözaltılar, ters kelepçeler, tecrit uygulamaları, AKP iktidarında sıradan birer uygulama haline geldi.

Bir grup kamu emekçisi de bugün iktidara sesini duyurmaya çalıştı. Topladıkları imzaları meclis başkanlığına iletmek istediler. Kamu emekçilerinin diğer benzer eylemleri gibi bugünkü eylemi de son derece meşru ve haklı bir eylemdi. Talepleri de son derece haklı ve meşru talepler. Emekçiler, ne sadaka ne de hak etmedikleri bir şey istiyorlar, sadece 2024 bütçesinden hak ettikleri payı talep ediyorlar.

Kamu emekçileri, 2024 Merkezi Yönetim Bütçesinin TBMM’de görüşüldüğü bu günlerde, çalışma ve yaşam koşullarının düzetilmesini, ekonomik, sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesini istiyorlar.

Kamu emekçisi arkadaşlarımızın bize de ilettikleri bu talepleri hem iktidara hem de tüm kamuoyuna buradan duyurmak istiyorum.

  • 2023 Temmuz döneminde maaşlara yapılan seyyanen zammın kök maaşlara eklenerek zam oranlarının uygulanmasını ve ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını,
  • İşyerlerine ulaşım için servis hizmeti sunulmasını, servis hizmeti sunulamayan veya faydalanılacak servis hizmeti bulunmayan durumlarda, günlük geliş gidiş için taşıma kartı verilmesini,
  • Asgari ücretin yarısından az olmamak üzere kira yardımı yapılmasını,
  • Ücretliler için vergi tarifesinin ilk diliminin %10’a çekilerek ücretlerinin birinci vergi diliminden vergilendirilmesini,
  • 1.Dereceye gelen tüm kamu çalışanlarına en az 3600 ek gösterge verilmesini, eğitim durumu ve hizmetin niteliğine/riskine göre ek göstergenin kademeli olarak arttırılmasını talep ediyorlar.

Değerli Basın Mensupları,

Haktan, hukuktan, adaletten az da olsa nasibini almış olan bir iktidar için bu taleplerin yerine getirilmesinin önünde hiçbir engel yok. Fakat Türkiye’yi 20 yıldan fazladır kesintisiz yöneten bu zihniyetin hakla, hukukla, adaletle, emekçinin alın teriyle, doğayla, ormanla hiçbir ilişkisinin olmadığını hepimiz biliyoruz.

Kamu emekçilerinin durumu böyle ama bir de emekliler ve asgari ücretle çalışanlar var. Bu kesim tam anlamıyla açlık ve sefalet ücretine mahkûm edilmiş milyonlarca insan demek. Emekliler ve asgari ücretliler dertlerini anlatmak için çalmadık kapı bırakmadı. Mısır’daki sağır sultan bu insanları duydu da bir tek bizim iktidar duymadı.

Değerli basın mensupları,

AKP’nin şehircilik anlayışı sadece halka, suya, havaya zarar vermiyor. Bütün canlıların yaşamını tehdit ediyor. Ormanlarda yanan sadece ağaçlar olmuyor mesela. Oradaki tüm canlılar da yanıyor. Yaban hayatı her geçen gün yok oluyor. Sokak hayvanları terörize ediliyor, yok edilmek isteniyor. Bir de “köpek terörü” ve “güvenlik” kavramlarını dolaşıma soktular. Bu iktidar “terör” ve “güvenlik” kavramlarıyla hedefine aldığı herkesi yok etmek istiyor. Şimdi hayvanlara yönelik bir katliam politikası uygulamaya çalıştıklarını görüyoruz.

Elbette sokak hayvanları aynı zamanda belediyelerin de sorumluluğunda. O yüzden bu sözlerim sokaktaki canları hedef alan herkesedir.

Bugün iktidarın denetimsizliği, belediyelerin yasayla verilen görevlerini yerine getirmemesi yüzünden hayvan rehabilitasyon ve bakımevleri bir hayvan soykırımına hazırlanıyor. 2004’ten beri hayvan popülasyonunu kısırlaştırma ile çözemeyen belediyeler, bunun faturasını hayvanlara çıkartıyor.

Bugün sorunumuz “bir kap mama bir kap su” değil. Sorunumuz tüm toplumda hayvanlara karşı giderek artan şiddet. Bugün bu şiddet sarmalı toplum için büyük tehlike. Kalbine çamaşır suyu enjekte edilerek belediyeler eliyle öldürüldüğü basına yansıyan hayvanlar var (Beykoz Belediyesi ile ilgili iddia). Bugün kafasına kürekle vurula vurula öldürülen sözüm ona barınakta korumaya alınarak işkence edilen hayvanlar var (Konya BB). Geçtiğimiz günlerde Aydın’ın Nazilli ilçesinde 2 günde 13 köpek, Köşk ilçesinde ise 17 köpek ve 3 tiki ölü olarak bulundu. Toplama kamplarına hapsedilip aç bırakılan, tedavi edilmeyen, kendi dışkıları içinde ölüme mahkûm edilen hayvanlar var. 

Bugün 5199 sayılı yasa uygulanmadığından hayvanlara cinsel istismarda bulunanların, hayvan katillerinin nasıl cezasız kaldığını biliyoruz. İşte bunları yapanlar aynı zamanda çocuklarımız için de toplum için de en büyük tehlike potansiyelidir. Hayvanlara yapılan vicdansızlığa gözlerimizi yumamayız.

İzmir’de bir cani, sokak köpeklerini besledikleri için aynı aileden üç masum insanı öldürmüştü. Katil kişi, Meryem Köşek, Yahya Köşek ve kızları Funda Güçlü’yü sokak ortasında üzerlerine mermi yağdırarak katletmişti. Şimdi de yaşamı savunanlar, hayvanları besleyenler tehdit ediliyor. Görüyor musunuz bu tehlikeyi?

Bu konuyla ilgili hayvan hakları savunucularının önerileri şunlardır:

  • Sokak hayvanları kısırlaştırılma ve aşılanması yapılıp alındıkları yere geri bırakılmalı.
  • Hayvana şiddete, cinsel istismara yatarı olan hapis cezası gelmeli. “Yunus Parkı”, “Hayvanat Bahçesi” adı altındaki tecrit kampları kapatılmalı, buradaki hayvanlar rehabilite edilip doğalarına salınmalı. Salınamayanlar için özel merkezler kurulmalı.
  • Eğitimde canlı hayvan kullanımı derhal yasaklanarak maket model ve simülasyonlara geçilmeli.
  • Av yasaklanmalı.
  • Köpeklerin üretimi, satışı yasaklanmalı.
  • Hayvan sahiplenenlerin sorumlulukları ve terk ettiklerinde verilecek cezalar düzenlenmeli. Hayvan sahiplenmenin belli koşulları ve belli kriterleri olmalı.
  • Hayvan dövüşleri yasaklanmalı, yapanlar cezalandırılmalı. Havai fişekle kutlama yasaklanmalı.

Değerli halkımız,

Bu iktidar sorun çözmüyor, tam tersine her yerde sorun üretiyor, var olan sorunları derinleştiriyor ve krize dönüştürüyor.

Bu iktidarın kendisi artık bir sorun haline gelmiştir.

Bu iktidar ve onun temsil ettiği zihniyet emek için, doğa için, tüm canlı yaşam için, adalet için, iklim için en büyük sorundur.

Bu sorunu halkımızın desteği ile mutlaka aşacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*