SU KİRLİLİĞİ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN YARATACAĞI OLUMSUZ SONUÇLARI ÜÇ AYRI BAKANLIĞA SORDUK

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Aşağıdaki soruların Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat KURUM tarafından Anayasa’nın 98’inci ve İçtüzüğün 96’ncı ve 99’uncu maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

İbrahim AKIN

İzmir Milletvekili

Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde kısa süre önce yapılan değişikliklerle, Türkiye’nin deniz ve iç su ekosistemlerinin korunmasına yönelik mevcut mevzuat çerçevesi büyük ölçüde gevşetilmiştir. Yönetmelikte yapılan yeni düzenlemeyle, “korunan alanlar hariç olmak üzere” derin deniz tabanlarına “tehlikesiz inorganik atıkların bırakılmasına” ve bu alanların “karbon depolama veya karbon yutak alanı” olarak kullanılmasına izin verildiği görülmektedir. Ayrıca, deniz ortamına yapılan deşarjlarda klorür ve sülfat sınırlamalarının kaldırıldığı, deşarj izin süreçlerinin kolaylaştırıldığı anlaşılmaktadır.

Bu düzenleme, özellikle Marmara Denizi, Karadeniz, İzmir Körfezi, İskenderun Körfezi gibi kapalı veya yarı kapalı deniz havzalarında kirlilik birikimi riskini önemli ölçüde artırma potansiyeline sahiptir. Bilim insanları ve meslek odaları, bu tür değişikliklerin deniz ekosistemlerini onarılması güç şekilde tahrip edeceği, plankton ve balık popülasyonlarını azaltacağı, müsilaj benzeri krizlerin yeniden yaşanmasına yol açabileceği konusunda uyarmaktadır.

Yönetmelik değişikliği sürecinde kamuoyuna danışılmadığı, etki analizi veya bilimsel değerlendirme raporlarının paylaşılmadığı görülmektedir. Oysa çevre mevzuatımız ve Anayasa’nın 56. maddesi, devletin çevreyi koruma ve herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını güvence altına alma yükümlülüğünü açıkça belirtmektedir.

Küresel iklim krizi koşullarında karbon depolama ve karbon yönetimi konuları kuşkusuz önemlidir; ancak deniz tabanının atık depolama veya karbon yutak alanı olarak kullanılması, ekosistemlerin doğal işleyişini bozacak ve “iklimle mücadele” adı altında yeni çevresel tahribat alanları yaratacaktır.

Bu bağlamda;

  1. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde yapılan son değişikliğin gerekçesi nedir? Hangi bilimsel raporlar veya etki değerlendirmeleri bu düzenlemenin temelini oluşturmuştur?
  2. Yönetmelikte “korunan alanlar hariç” ibaresiyle hangi deniz ve iç su alanları kapsam dışında bırakılmıştır? Bu alanların belirlenmesinde kullanılan kriterler nelerdir?
  3. Derin deniz tabanına atık bırakma ve karbon depolama faaliyetlerine hangi kurumlar izin verecektir? Bu izin süreçlerinde bağımsız bilimsel değerlendirme mekanizmaları bulunmakta mıdır?
  4. Klorür ve sülfat kısıtlamalarının kaldırılması deniz suyunun kimyasal yapısı üzerinde ne tür etkiler doğuracaktır? Bu konuda yapılmış laboratuvar veya saha çalışması var mıdır?
  5. Yönetmelik değişikliğinin ardından Marmara Denizi, Karadeniz ve Ege Denizi’nde su kalitesi izleme çalışmaları yapılmış mıdır? Son sonuçlar nelerdir?
  6. Bu değişikliğe ilişkin kamuoyunun, akademik çevrelerin ve meslek odalarının görüşleri alınmış mıdır? Alınmadıysa neden?
  7. Yönetmelik değişikliğine ilişkin etki değerlendirmesi veya ÇED benzeri bir süreç yürütülmüş müdür?
  8. Yeni düzenlemeye dayanarak bugüne kadar herhangi bir kurum veya şirket derin deniz bertarafı veya karbon depolama izni almış mıdır?
  9. Bakanlığınız bu değişikliğin deniz biyoçeşitliliği, balıkçılık ve kıyı halkı üzerindeki etkilerini değerlendiren bir çalışma yürütmekte midir?
  10. Söz konusu değişikliğin geri çekilmesi veya revize edilmesi yönünde kamuoyuna yansıyan taleplere karşı Bakanlığınızın tutumu nedir?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Aşağıdaki soruların Tarım ve Orman Bakanı İbrahim YUMAKLI tarafından Anayasa’nın 98’inci ve İçtüzüğün 96’ncı ve 99’uncu maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

İbrahim AKIN

İzmir Milletvekili

Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde yapılan son değişiklik, yalnızca çevresel değil aynı zamanda tarımsal üretim, balıkçılık ve su ürünleri sektörünü de yakından ilgilendirmektedir. Türkiye’de yaklaşık 20 milyon insan geçimini doğrudan veya dolaylı olarak su ürünleri, kıyı balıkçılığı, deniz turizmi ve kıyı tarımından sağlamaktadır. Deniz ve kıyı ekosistemlerinde biriken kirlilik, yalnızca deniz canlılarını değil, gıda güvenliğini de tehdit etmektedir.

Derin deniz tabanına atık bırakılması ve karbon depolama uygulamaları, deniz tabanında yaşayan türler başta olmak üzere besin zincirinin alt kademelerinden itibaren tüm ekosistemi etkileyebilecektir.

Denizlerdeki kirlilik artışı, plankton üretimini düşürerek hem oksijen dengesini hem de deniz canlılarının üreme döngüsünü olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de son yıllarda Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj krizi hâlâ belleklerdedir. Bu tür yönetmelik değişiklikleri, benzer krizlerin tekrar yaşanması riskini güçlendirmektedir.

Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığı’nın görev alanı, deniz ve iç sulardaki canlı varlıkların korunması, su ürünleri yetiştiriciliğinin düzenlenmesi ve sürdürülebilir balıkçılık politikalarının geliştirilmesini içermektedir. Bu nedenle söz konusu değişikliklerin su ürünleri politikaları üzerindeki etkisi doğrudan Bakanlığınızı ilgilendirmektedir.

Bu konuyla ilgili olarak;

  1. Yönetmelik değişikliğinin balıkçılık, su ürünleri üretimi ve kıyı tarımı üzerindeki olası etkileri hakkında Bakanlığınız tarafından hazırlanmış herhangi bir bilimsel değerlendirme bulunmakta mıdır?
  2. Bu değişikliğin ardından kıyı balıkçılığı ve su ürünleri sektörlerinden gelen şikâyet, görüş veya öneriler toplanmış mıdır?
  3. Denizlerdeki potansiyel kirlilik artışı nedeniyle su ürünleri yetiştiriciliği veya avcılığı sınırlandırılmış alanlar var mıdır?
  4. Balık stoklarının ve tür çeşitliliğinin korunması için Bakanlığınızca yürütülen izleme çalışmaları, bu yönetmelik değişikliğini takiben güncellenmiş midir?
  5. Marmara Denizi, Karadeniz ve Ege Denizi’nde yapılan su örnekleme çalışmalarında tespit edilen ağır metal, tuzluluk ve çözünmüş oksijen değerlerinde son bir yılda değişim gözlemlenmiş midir?
  6. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı arasında bu konuda yürütülen kurumsal iş birliği mevcut mudur?
  7. Kıyı halkı ve balıkçılar bu yönetmelik değişikliğinden bilgilendirilmiş midir? Bakanlığınız tarafından herhangi bir bilgilendirme kampanyası yürütülmüş müdür?
  8. Su ürünleri ihracatına konu olan türlerin çevre kirliliğinden etkilenmemesi için alınan önleyici tedbirler nelerdir?
  9. Bakanlığınız, söz konusu düzenlemenin deniz canlılığı üzerindeki etkilerini izlemek üzere bağımsız akademik kurumlarla ortak bir çalışma başlatmayı planlamakta mıdır?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Aşağıdaki soruların Ulaştırma Ve Altyapı Bakanı Abdulkadir URALĞOLU tarafından Anayasa’nın 98’inci ve İçtüzüğün 96’ncı ve 99’uncu maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

İbrahim AKIN

İzmir Milletvekili

Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik, deniz ve kıyı altyapısı planlaması açısından da ciddi sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Yönetmelik uyarınca, deniz tabanına boru hatları döşenerek atık bertarafı ve karbon depolama faaliyetleri yapılabileceği belirtilmiştir. Bu faaliyetler; deniz ulaşımı, liman yönetimi, deniz güvenliği, kıyı mühendisliği ve altyapı planlaması gibi alanlarda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın görev alanına girmektedir.

Deniz altına döşenecek boru hatları ve depolama sistemleri, deniz trafiğini, deniz tabanındaki mevcut altyapıyı ve kıyı yapılarının stabilitesini doğrudan etkileyebilir. Ayrıca, olası sızıntı veya arıza durumlarında çevresel zararların yanı sıra deniz ulaşımı güvenliği de tehlikeye girebilir. Bu nedenle Bakanlığınızın bu konuda denetim, koordinasyon ve teknik izleme görevini nasıl yürüttüğü büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’nin kıyı bölgelerinde hâlihazırda çok sayıda deniz altı boru hattı (doğal gaz, enerji, haberleşme vb.) mevcuttur. Yeni düzenleme, bu sistemlerle kesişebilecek yeni hatların devreye alınmasını kolaylaştırmakta ve koordinasyon gereksinimini artırmaktadır.

Bu bağlamda;

  1. Yönetmelik değişikliğinin ardından deniz altı boru hatları ve karbon depolama altyapısı için Bakanlığınızca planlanan yeni projeler var mıdır?
  2. Bu tür altyapı tesislerinin deniz trafiği güvenliği ve mevcut boru hatlarıyla çakışması konularında hangi önlemler alınmıştır?
  3. Derin deniz tabanına yapılacak altyapı tesisleri için ÇED, güvenlik ve deniz mühendisliği standartları bakımından hangi kurumlarla koordinasyon sağlanmaktadır?
  4. Bu projelerin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın sorumluluk alanındaki “Deniz Ulaşımı Güvenliği Planı” ile uyumu nasıl sağlanmaktadır?
  5. Bu tür altyapı tesislerinde meydana gelebilecek sızıntı veya kazalara ilişkin acil müdahale planı mevcut mudur?
  6. Deniz tabanı mühendisliği ve altyapı tesislerinin çevresel etkilerini izleyen bir veri tabanı veya izleme sistemi Bakanlığınız bünyesinde bulunmakta mıdır?
  7. Bakanlığınız, bu projelerde yer alacak firmaların teknik yeterliliğini ve çevresel sorumluluklarını nasıl denetlemektedir?
  8. Bu düzenleme uyarınca verilen veya başvurusu yapılan altyapı izinlerinin sayısı nedir? Bunların coğrafi dağılımı nasıldır?
  9. Deniz altı altyapısının oluşturulmasında çevresel hassasiyetlerin gözetilmesi için yeni bir teknik kılavuz veya mevzuat çalışması yürütülmekte midir?
  10. Yönetmelik değişikliğinin çevresel ve teknik etkileri konusunda Bakanlığınızın hazırladığı veya hazırlamayı planladığı bir etki değerlendirme raporu bulunmakta mıdır?

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*