Genel Kurulda 2024 bütçesi hakkında devam etmekte olan görüşmeler kapsamında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesini ve ilgili bakanlığın gerek çevreyle gerekse şehircilikle ilgili pratiklerini değerlendirdim.
DEM Parti adına Meclis Genel Kurulunda yaptığım konuşma aşağıdadır.
Sayın milletvekilleri,
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Bütçesi üzerinde DEM PARTİ adına söz almış bulunmaktayım.
Baştan ifade edeyim, üzerinde konuştuğumuz bu bütçenin özeti bir yanında AKP iktidarının ve çeteleşmiş şirketlerin olduğu, diğer yanında da halkın, doğanın ve yaşam alanlarının bulunduğu bir denklemden ibarettir. Bu denklemin mevcut hali AKP ve ortakları için “kazan-kazan” durumuna yol açıyor, denklemin diğer yanındaki halk, doğa ve yaşam alanları ise sürekli kaybediyor.
Sayın milletvekilleri,
İktidarın iklim krizine karşı çözüm arama samimiyetini anlamak için söylediklerine değil, yaptıklarına bakın. Örneğin Muğla’daki üç termik santral hakkında yargı tarafından verilmiş kapatma kararı var. İktidar, iklim krizini gerçekten dert etseydi, bu santrallerin yıllar önce kapatılmış olması gerekiyordu.
AKP iktidarının iklime, çevreye, doğaya bakışına göre, parasını veren, her şeyi satın alabilir, ödediği kadar tahrip edebilir. İklimi bozma hakkını satışa çıkarıyorlar. İktidar, karbon piyasası oluşturmak için bir düzenleme yapma hazırlığında. Bunun anlamı şu: Parasını ödeyip, atmosfere karbon salma hakkı satın alıyorsunuz. İklimi bile alınıp satılan bir nesneye dönüştürüyorlar.
Sayın milletvekilleri,
Bu bakanlık kendine Çevre Bakanlığı diyorsa havasıyla suyuyla, iklimiyle, ormanıyla tüm ekosistem için bir koruma politikası geliştirmek zorunda.
AKP iktidarı dönemi boyunca her yıl yaklaşık 400 milyon metrekare alan, orman vasfını kaybetmiş.
Daha geçtiğimiz hafta tek adamın imzasıyla 11 ilde 1 milyon metrekareye yakın alan orman dışına çıkarıldı. Bu alanlar yarın öbür gün imara da açılabilir.
Bu iktidar çevreci değil. Sadece ÇEVRE’yi, ŞEHİRCİLİK dediği inşaatçılığa meze yapıyor.
AKP’nin şehircilikten anladığı tek şey, beton, inşaat ve rant… Bakan bunu yaparsa, AKP’nin kayyımı neler yapmaz ki?
Bakın, Batman’da 19 Kasım’da sağanak yağış sele dönüştü. Batman’ın her yanı sele teslim oldu. Yaşanan sel felaketinde yurttaşlarımız hayatını kaybetti. Onlarca aile evsiz kaldı. Bunun konumuzla ne ilgisi var derseniz, orada İLUH deresi var. Bu dere hem kötü koku yayıyor hem de yağış sırasında taşkınlara yol açıyor. Seçimle işbaşına gelen HDP’li Belediye bu derenin ıslahı için çalışma başlatmıştı. AKP’nin atadığı kayyum ise bu çalışmaları sürdürmediği gibi bölgeyi rezerv konut alanı ilan etti.
Yine Botan Çayı kenarına ve VAN GÖLÜ’ne AKP’li kayyum belediyeleri tarafından dökülen çöpler ekosisteme zarar veriyor. Çay kenarına ve Van Gölü’ne dökülen çöpler etrafa ağır bir koku yayıyor, rüzgârın etkisiyle de yayılıyor. Üstelik BOTAN ÇAYI’ndan, içme suyu olarak da yararlanılıyor. HDP Belediyesi döneminde başlanan ve 2021 yılında tamamlanan “Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi” dururken Çatak Belediyesi çöplerini BOTAN ÇAYI’na, Erciş Belediyesi de çöplerini VAN GÖLÜ’ne döküyor. Her ikisi de AKP’li Kayyum tarafından yönetilen bu belediyeler, çöpleri tesise kadar götürmeyi maliyetli buldukları için en yakın yerlere bırakıyorlar. Oysa asıl büyük maliyet doğanın katledilmesi. AKP’li kayyumlar doğayı en ucuz şey olarak görüyor.
İşte AKP’nin şehircilik anlayışı böyle. İşte kayyum yönetimi. İşte demokrasi anlayışı…
Sayın milletvekilleri,
6 Şubat depremlerinin acısı hala çok taze. Bu iktidar 2018’de bir imar affı çıkardı. Deprem bölgesindeki 10 ilde, imara aykırı olan 300 bine yakın konuta “oturulabilir” denildi ve ruhsat verildi. İktidarın göz yumduğu bu binalar insanlarımıza mezar oldu. Üstelik dönemin bakanı övünerek çıkıp bu imar affı karşılığında 7,5 milyar Lira topladıklarını söyledi. Bunu söylerken de hiç utanmadı.
İktidar, geçtiğimiz günlerde depremi de bahane ederek “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da bir değişiklik yaptı. Yapılan değişiklikle yerleşim yerlerini rezerv alan ilan etmenin önünü açtı. Bu uygulamanın ilk örneğini de deprem bölgesi olan Hatay’da hayata geçirmeye çalışıyorlar. Hani derler ya, “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” diye. AKP iktidarınınki de aynı o zihniyet. Millet can derdinde, sizin şehircilik anlayışınız rant derdinde.
Sayın milletvekilleri,
Yasadaki rezerv alan değişikliği konusunda sayın bakan televizyonlara çıkıp, kimsenin malında mülkünde gözümüz yok dedi. Ama aynı programda, gerçek niyetini de ağzından kaçırdı. Hasarlı binaları dönüştürdüklerinde ödeme yapamayan vatandaşlar, o evleri çocuklarına miras bırakamayacak. Spiker bunu sorduğunda bakan “ee olacak o kadar” diye savundu. İşte bunların şehircilik anlayışı böyle. Bu anlayıştaki bir iktidarın ne çevre umurunda olur, ne de sağlıklı ve güvenli bir şehircilik, ne de halk.
Lafa geldiğinde mangalda kül bırakmayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, çevre ve doğa katliamı ile ilgili şimdiye kadar ne sorulduysa ya lafı dolandırdı ya da soruları duymazlıktan geldi.
Komisyon görüşmeleri sırasında bakana İç Anadolu’da kuruyan göller ve neden önlem alınmadığı soruldu. Bakanlığın bütün göller için verdiği cevap şöyle, “iklim değişikliği olduğu için kuraklık var ve göl suları çekildi.” Peki, o zaman iklim değişikliğine neden olan termik santralleri neden kapatmıyorsunuz? Bakanlık yine topu taca atıyor “Onlar ÇED dışı” diyor. Ne kuruyan göller konusunda bir şey yapıyorsunuz, ne iklim değişikliğini önleme konusunda samimi çabanız var. Gerçekten çevre için siz ne yapıyorsunuz?
Yine komisyon çalışmaları sırasında 3 ayrı milletvekili bakana Akbelen’de neden orman katliamı yapıldığını sordu. Bakanlığın hepsine verdiği standart bir cevap var. “Yeniköy Termik Santrali 1986’da devreye alındı” diyor. 1993’teki Yönetmeliğe göre bu santral ÇED dışıymış. Gören de aslında yapmak istiyorlar ama ÇED Yönetmeliği buna izin vermiyor sanacak.
Torba torba kanun çıkarmaya gelince çok hızlısınız. İktidara geldiğiniz günden bu yana ÇED Yönetmeliğini tam 15 defa değiştirdiniz. Yönetmeliğin bir maddesini değiştirmeyi mi beceremediniz?
Sayın milletvekilleri,
Çevre Bakanlığı eylem planında 2030’de emisyon miktarını yüzde 41 azaltma hedefinden bahsediyor. Bu konuda dikkatinizi şu noktaya çekmek istiyorum:
Emisyonu yüzde 41 azaltma derken, herkes sanıyor ki bugünkü rakamdan yüzde 41 aşağı inecek. Öyle değil. Hedefi tam tuttursalar bile 2030’da da, 2053’e kadar da emisyon miktarı artmaya devam edecek. Kavramlarla oynayarak halkı yanıltıyorlar.
Bakın mesela, Türkiye 2021’de atmosfere 564 milyon ton karbondioksit salıyor. Hükümetin hedefi tutsa bile 2030’da atmosfere salınacak karbondioksit miktarı, en az 400 milyon ton civarında olacak.
Geçtiğimiz hafta sonuçlanan KOP28 zirvesinde Türkiye, fosil yakıtlardan çıkış konusuna ilk günden itibaren hep karşı çıkan ülkelerden biri oldu. Hem sıfır emisyon diyeceksiniz, hem fosil yakıtlardan çıkışa karşı çıkacaksınız. Bu nerden bakılsa açık bir tutarsızlıktır.
Çevre bakanlığını çevre ve iklim konusunda samimiyete davet ediyorum
Sayın milletvekilleri,
Uluslararası KOP28 Zirvesi bu yıl Dubai’de yapıldı KOP28 birçok bakımdan farklı düşündüğümüz muhalif olduğumuz yanları olan bir zirve. Fakat yine de iklim krizi karşısında devletlerin ortak kararlar çerçevesinde hareket etmesi açısından bu toplantıları biz de dikkatle izliyoruz.
Türkiye 12 Aralık’ta sona eren Dubai’deki 2023 KOP28 zirvesine 1.045 delegeyle katıldı. Ancak zirvede başta fosil yakıtları terk etmek olmak üzere iklim krizine sebep olan birçok konuya da muhalefet etti. Türkiye,KOP28 zirvesi sonunda yayınlanan 12 bildiriden 9’unu imzalamadı. İmzalamadığı bildirilerden biri de FOSİL YAKITLARDAN ÇIKIŞ konusuyla ilgiliydi.
Dünyanın birçok ülkesi fosil yakutlardan çıkışı hedeflemişken, sizin bu konudaki hedefiniz ve politikanız nedir?
Öte yandan şunu da merak ediyoruz: Milyonlarca lira para harcayarak DUBAİ’ye 1045 kişiyle gittiniz de orada ne yaptınız? İklim krizine karşı nasıl bir önlem alacağınızı mı tartıştınız? Yoksa turistik gezi için mi gittiniz? Neredeyse hiçbir şey imzalamadığınıza göre anlaşılan gezmeye gitmişsiniz.
Gerçi imza atsanız bile verdiğiniz sözün arkasında da durmuyorsunuz. Bu iktidar iki yıl önce KOP26’da da Ormansızlaştırmayı Önleme bildirisine imza atmıştı. Verdiği bu sözün arkasında durmadı. Daha geçen hafta Erdoğan’ın imzasıyla bir milyon metrekare’den fazla bölge orman alanı olmaktan çıkarıldı. Bunların her icraatı halka, doğaya ve doğal yaşam alanlarına zarar veriyor.
Son olarak sayın bakana buradan bir şey daha sormak istiyoruz:
Yurttaş EKOKIRIM yasa tasarısını 29 bine yakın imzayla meclise sundu. Biz bunun çok önemli olduğunu düşünüyor ve bu tasarıyı destekliyoruz. Acaba bakanlık yurttaşın bu talebi karşısına ne düşünüyor? Bu yasa tasarısının yasalaşması için bir adım atacak mısınız?
Biz bu ülkenin bütün kaynaklarını, parasını pulunu şirketlerden, sermayeden, bir avuç zenginden yana kullanılmasına karşıyız.
İnsanı, emekçileri, doğayı, iklimi, bütün canlı yaşamı gözeten bir bütçe olmasını istiyoruz. Bu toplumdaki her bir insanın sağlıklı, güvenli ve yaşanılabilir konutlarda yaşama, çevre dostu kentlerde yaşama hakkı var. Havanın, suyun, toprağın ve doğanın hakları var. İktidarın bütçe teklifi, bu hakları değil, bir avuç zengini kollayan bir bütçedir.
Biz DEM Parti olarak bu bütçeyi kabul etmiyoruz ve HAYIR diyoruz.
Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir yanıt bırakın